Motorsporlarında uluslar arası rekabetin geldiği nokta
Uzun süredir otomobil gazeteciliği yapan biri olarak.
Size zaman zaman sporda gelinen farklı noktaları yazmak istiyorum.
Motorsporlarına milli simge olarak bakıldığına ilk kez İtalya’da rastlamıştım.
Baba’sına kendini kanıtlamak için Ferrari’yi satın almaya giden Jr. Ford…
Aylarca uğraştıktan sonra 1964 yılında Ferrari’yi aldığını babasına müjdeler…
Fakat, İtalya milli onuru için Ferrari’yi satmaktan cayar.
Durumu öğrenen Henry Ford, oğlunu işten kovar.
Özetle, Ferrari’nin Amerika’ya satılması İtalya’da memleket meselesi olmuştu. Hükümet devreye girerek Fiat ikna edildi de kriz atlatıldı. (Geçici olarak)
Avrupa’da en hissedilen rekabet Almanlarla, Fransızlar arasında sürüyor.
Savaş yıllarından kalma bir gelenek olsa gerek, dönemsel olarak bu rekabet tavan yapıyor.
1984 yılında Peuget’nun 205 T-16 ile Audi Quattro’yu ezmesi. WTCC’de yaşanan rekabet. LeMans 24H yarışında Audi’nin Peugeot’ya göz yaşı döktürmesi, gibi…
Son rekabet ise Citroen – Volkswagen arasında yaşanıyor…
Kendi kontrolündeki Skoda ile antreman yapan VW, sonunda Motorsport departmanı ile ortaya çıkıp, tüm rakiplerine haddini bildirmek istedi.
Bildirdi de…
Branding’i oldukça kötü olan Polo ile lider gitmeye başladı.
Kendi topraklarında yapılacak olan ralliye görkemli hazırlıklar yapıldı…
Bir kez daha Fransız rakiplerini kaldırıp yere vuracaklardı!..
Hem de anavatan Almanya’da…
Mukadderat buna izin vermedi.
İlâhi adalet, sessizce dur, dedi.
Sporun tadı kaçmadan, devreye girdi.
Ve… Almanya’da Fransız Citroen kazandı.
Kıssadan-hisse… Aşırı kazanma hırsı error etti…
Keskin sirke küpüne zarar verdi.
Şu da bir gerçek ki, bize uzaktan ulusal gibi görünen takımlarda her milletten, her ırktan, her dinden çalışan var.
Hiç biri safkan değil…
Ama uzaktan çizilen imaj, ”Ey vatandaş işte sizin milli takımınız” dedirtmeye yönelik. Bu da bir çeşit pazarlama yöntemi…
Başarılı oluyorlar mı dersen?..
Tadı güzel… Yutan yutuyor işte.
Mutlu günler…